Dokunduğu yeri kirletiyordu insan
çünkü tek kirli olan yeri elleri değildi. İçinden gelen siyahlık tüm dünyayı
sis bulutuna, toz bulutuna çevirmişti. Gözünü kırpmadan yavrusunun gözleri
önünde annesine kıyabiliyordu, acımadan canlı düşmanı olmuştu, içinde
barındırdığı tüm duyguları ölüydü çünkü. İçindeki vahşeti bir türlü
doyuramıyordu, hep daha fazla, hep daha kötüsünü, daha fecisini istiyordu. Yaşamak
için gerekli olan her şeyi de düşünmeden katlediyordu, kendi yaşamına lazım
olacak olsa bile. Kendine ördüğü kirli dünyasındaki ağlarda insan utanmadan,
çekinmeden ve en önemlisi yüreği hiç sızlamadan tüm bu olanları
yayımlayabiliyordu, duyarsızlığı aşmış, hadsizliğine isim bulunamıyordu.
Kimileri kendi içinde kaybolurken, kimileri birilerinin bıraktığı boşluklara
yuvarlanıyordu, kimileri de kendi kötülüğünde ölüyordu, dünyaya çirkin, kötü,
kara biz iz bırakarak.
Tüm bunları bilmek, bilmekten de öte yaşamak insanı
kilometrelerce tiksindiriyor.
Yirmi Yedi Ağustos İki Bin On Dokuz
13:00
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder