16 Kasım 2016 Çarşamba

Pasaj VII


Uzatma!
Daha ne kadar kestirirsem saçlarımı biter bu uzatma...
Ya da ne kadar kestirmezsen biter bu çatışma?
Uzatacak kadar zamanı olanlara hayretle ve hayranlıkla karşılıyorum, uzatacak kadar zamanımız yok…Sabaha kadar İstanbul’daki tüm içkileri içebilirmişim gibi geliyor, daha ilk şişede başım ağrımaya başlıyor, içmeden sarhoş olanların arasına katılıyorum. Beraber yalnızlığı konuşuyoruz, sadece konuşuyoruz, paylaşamıyoruz. Düşüncelerim uyuşuyor. Yetmez dediğim şeylerle yetiniyorum sürekli, gelişine de yetmez demiştim, artmış bile, gidişinden belli ya da gelmeyişinden, en azından sana yetmiş. Başım dönüyor, yazdıklarım kargacık burgacık, kelimeler hep kırmızı şarap içmiş gibi sallanıyor sağa, sola. Daha çok sola yaslanıyor cümleler. En öndeki cümlemin beli bükülüyor, çaresiz, en gerideki cümle cesaretli, bir adım ileriye gidiyor. Bu yüzden erkenden noktaya çarpıyor, tahmin etmediği bir anda. Cümlelerim, duvara toslamış gibi. Dünya yerinde duruyor, her şey dönüyor. Yüreğime gittikçe küçüldüğümü hissediyorum ve bundan sonra yaklaşacak acıyı duyumsuyorum, ayakları üzerime basıyor, eziyor. Sarhoş olduğu kadar ezik kelimeler dökülüyor yüreğimden, belki bakışına denk gelecek yerlerde hayalin oluyorum.
Geçerken uğramış yüreğime!
Bir daha misafir olarak bile gelemeyecek kadar uzaklaştı
Gittikçe yüzsüzleşti
Önce dudakları silindi
Sonra gözleri gözden kayboldu
Çok güzel saklambaç oynuyordu

Nevin Akbulut
2016

8 Kasım 2016 Salı

Pasaj VI






















Hayvanların doğallığına hiçbir insan erişemiyor. Bizler hep kendilerini göz önünde hissederek, hareketlerimizi de ona göre ayarlamaya çalışıyoruz. Oysa onlar ne kadar özgür ve olağanlar. Nerede, kimin yanında olduklarının önemi yok, yalnızca olduğu gibi davranıyorlar. Doğallık öğretilebilen bir şey değildir, ama yine de yaşamak için öğrenmek şart. Yazdıklarımız bile doğallığından çıkıyor çoğu zaman, okuyacak kişilerin beğeneceği ya da iyi tepkiler vereceği şekilde yazmaya özen gösteriyoruz. İçinden geçenleri kaleme alırken insan, özel bir süzgeçten geçiriyor yazdıklarını. Bu da doğallıktan uzaklaştırıyor, çoğu zaman abartıldığında da sıkıcı ve yapmacık oluyor, rol yapar gibi oysa sanat doğal olmalı. İnsan ne kadar saf olduğunu vurgulamaya çalışırsa çalışsın ve ne kadar gerçekten doğal olursa olsun yine de bir hayvan kadar olamaz.
Çoğu zaman mekanik bir şey gibi hissediyorum kendimi, programlanmış, “şu şekilde yaşayacaksın, buraya gideceksin, bunu yapacaksın” gibi… İyi bir birey olmak için, kendimizi yerküredeki diğer insanlara beğendirmek için çoğu zaman kendi olağan durumumuzdan bile uzaklaştırıyoruz, kendimizi yakalayamamamız bu yüzden, kendimizle aramıza mesafeler yerleştiriyoruz. Sonucu da hep hayal kırıklıkları oluyor. Her şeyde anlam aramaya çalıştıkça, hayallerimiz kırılmaya devam edecek, beklentilerimiz var çünkü. Beklediğimiz sürece bu kısır döngü devam edecek. Varoluşumuzu sorguladığımız sürece belki özgürlüğümüz de kısıtlanacak ve yapmamız gereken şeyler bize sürekli artarak yük olmaya başlayacak. Sinir harpleri geçireceğiz, kırılacağız hem de defalarca. Öğrendiklerimiz bile bazen bizi incitecek. Tüm bunlar bize doğarken yazılmış cezalar gibi, dünyaya insan olarak gelmenin ödülünün yanında değerimize biçilmiş ceza. Ödememiz gereken bedeli iyileştirmeye çalışıyoruz, tabiatımızda doğallık yok belki ama şiirleştirmeye çabalıyoruz. Şiirleşerek güzelleşeceğimize ve doğallaşacağımıza inanıyoruz. Bedelimizi böyle bağışlatmaya çabalıyoruz. Şiir en doğalıdır, çünkü içinde kurgu barındıramaz.

Nevin Akbulut
Sekiz Ekim İki Bin On Altı 10:10

4 Kasım 2016 Cuma

Pasaj V


Kimsenin kimseyle gerçek anlamda sohbet edebildiği yok çünkü herkesin çok teknolojik iletişim araçları var, araçları var ama iletişim yok. Kimsenin kimseyi gerçek anlamda sevdiği de yok çünkü sanal aşkları var. Kimsenin kimseye gerçek anlamda sırtını dönebildiği de yok çünkü milenyum hastalığı olan, güvensizlik var. Kimsenin hiç kimseye derdini de açabildiği yok artık çünkü herkesin yoğunluğu, dertleri, sıkılmışlığı, çekememezliği var, dertlerimizi anlatabildiğimiz kadar biliyor birileri, bizi gerçekten tanımadıkları için, asıl içimizdeki sızıyı hiçbir zaman fark edemiyorlar. Artık kimsenin kimseyi anladığı falan da yok çünkü zaten kendimizi bile anlamakta aciziz.

Nevin Akbulut
2016

2 Kasım 2016 Çarşamba

Pasaj IV



Gözlerim buğulu camların yansıması, içindekiler net değil, görülemiyor. Görülmesin diye buğunun rengine bıraktım gözlerimi ta akşamdan. Camilla’ya benziyorum belki de ben, her düşündüğünü yapan, benim onların umurunda olmam, onların da benim umurumda olduğunu göstermez, bunun için mi cezalandırılıyorum? Otobüs kalkmadan kitabı bitirdim. Ölenlere fazla üzülmemek lazım, dünya ikinci kez gelinebilecek bir yer değil, eziyet bu eziyet.

Nevin Akbulut
2016