Her gün
çizgilere basmamaya çalışarak yürüyorum, yola çıktığımda yalnız kaldırımları
takip ederim, ilk gördüğüm kaldırıma hemen çıkarım, kaldırımlar üzerine yazılan
şiirlere güveniyorum, kaldırım taşlarına değil de… Mutfağa her gittiğimde
buzdolabının kapağını açıp, dikilirim önünde, hiçbir şey almadan yine
kapatırım, içeridekiler yerli yerinde mi diye bakıyorum sanırım. Bir tür teyit
etmek gibi bir şey… Sabaha kadar takıldığım şarkılar var mesela, aynı şarkıyı
defalarca dinleme manyaklığına tutulurum. Şarkıları kasetlerde dinleyebilme
devrine yetiştiğim için de şanslı hissediyorum kendimi, o zamanlar her sokakta
muhakkak doldurma kaset yapan dükkânlar vardı, şimdi hiç birisi yok. Bir de
plaklarım var benim, çok eski zamanlardan miras bana, onlar da olduğu için çok
şanslıyım, hepsinin kapağı eski kokuyor, şarkıların içindeki ruh halleri ve
yaşanmışlıklar sanki o karton kapağa yansımış. her şarkının bir ruhu olduğuna
inanırım her hikâyenin olduğu gibi, beni benden alan sesler vardır, uzaklara
götüren ama her defasında yeniden olduğum yere getiriyorlar; ya trafiğin
ortasına ya masamın bir köşesine veya dünyaya bakmaya çalıştığım pencereye. Her
sabah ve akşam yüzümü yıkadığımda sudan çok, havlunun yüzüme batıp, acıtmasına
ve bu kadar hassaslığıma sinir oluyorum. Kahvaltıda ya da akşamleyin çay
yaptığımda, çayı içeriye taşırken muhakkak demliğin üst kapağını bir kere açıp
kapatırım, eğer açıp kapamazsam sanki kıyamet kopacak. Bardakaltlarından nefret
ediyorum, kendime ne kadar özeniyorsam insanlara da o şekilde özenirim, gece
gördüğüm rüyalardan gündüzleri çok etkilenirim. Fark edemediğim ama alışık
olduğum ayrıntılarım belki de beni farklı kılan, kusurlarımla, sinir olduklarım
ve manyak hissettiklerimle bir bütünüm ben. İyi huyluyum diyemem hiçbir zaman,
ben böyleyim dediğim zamanlarda genelde anlamaz kimse ne demek istediğimi… Küstüğüm
kavga ettiğim arkadaşımla ne için küstüğümü unuturum, onlar da genelde bunu
fırsat bilip, tekrar konuşmaya başlarlar, ben de küs olduğumu bilirim ama neden
küs olduğumu bilemediğim için, bir şey yapamam. Kendimi haklı bulduğum
zamanlarda haksız hissetmek gibi de bir özelliğim var. Kediler olmasa beni bu
hayatta hiçbir şey ısıtamaz. Güvenmemeyi onlardan öğrenebilsem bir de tam
olacak, her defasında “bu son artık” dediğim halde hep yine güvenirim. Çok
güzel aldanırım, aldanmalarımdan bir dünya hikâye çıkar, çok iyi inanırım,
kandıramazlar ben inanmayı tercih ederim. Sürekli gülerim, acı bulduğum, sinir olduğum
şeylere bile hazin bir şekilde gülümserim. Bundan rahatsız olanlar oluyor, ben
o zaman daha çok gülüyorum. Bir çeşit sinir oluyorum ve sinir ediyorum. Bu
ayrıntılarım olmasa, ben ben değilim!
Nevin Akbulut
Eylül'ün içinden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder