Burası
dünya, malumunuz yuvarlak. İçinde yansıyanlara da köşesizliği yansıdı uzun
zaman önce. Kimseyle yolun sonunu düşünme ve kimseye asla ve asla uzun zamanlı
güvenme. Güven saati birisi tarafından ayarlanmış, zaman makinası gibi. Ömrünün
sonunda yanında olacak, elimi tutacak, ne olursa olsun, beni sahiplenip, koruyacak
diye umma. Burası dünya ve içindekiler illâki biraz da dünyaya benziyor, herkes
biraz köşesiz, herkes biraz dönek, herkes oldukça yalancı ve herkes sevgisiz,
yalın, tekdüze. Herkes biraz aldatıyor ve sen deli gibi seviyorsun diye sakın
mucize falan gelecek diye bekleme. Mucizeni bile doğduğuna pişman edip, dürüp,
büküp, yüreğine tıkarlar geri. Burası dünya, hiç istemezdim gelmeyi ama geldik,
şimdi mühim mesele, elimizde olan bu dünyayı, tüm çirkinlikleriyle kabullenip,
sevmeye çalışmak…
Çünkü
başka bir dünyamız yok!
Eğer, bu iğrençlikleri birlikte
yaşayabileceğin birisi de varsa ne âlâ!
Basit
şeyler soruyor, gündelik. Sanki gecelerce ben ağlamamışım gibi, onun yüzünden… “İyi
misin?” diye soruyor, dolmuşta karşılaştığım tiyatrocuyu hatırlıyorum,
gerçekten mi ağlıyordu, rol mü yapıyordu? Sonra herkesin biraz tiyatrocu
olduğunu hissediyorum. Sanki içimdeki cevabı verebilirmişim gibi. Söylemek isteyip
de söyleyemediğim şeylerin ağırlığını hafifletmek için, aklımı uçurmayı
deniyorum, aklımın yağ oranı düşük belki de bilmiyorum, uçamıyorum, aklımda bir
yerlere gitmiyor, tüm gün, tüm gece, hiç bıkmadan aynı şeyleri düşünmeye devam
ediyorum, yarın olmasını istemiyorum çünkü yarın da aynı şeyleri düşüneceğim. Daha
az giyiyorum üzerime, daha az seyrediyorum sokakları, sanki hafifleyecekmiş
gibi. Ağladıklarımı gizleyemiyorum artık, olgunluğun bir başka belirtisi de bu,
o başka bir şeyim var zannediyor, “neren ağrıyor” diye soruyor, sanki tek
gerçek sorun buymuş gibi, diğer tüm büyük acıları soyutlaştıracakmış gibi…
Üzerime titrediğini şu zamanlarda hissetmek, aslında yanımda asıl olması
gereken yerde olmadığını bildiğimi hatırlatıyor. Masum rolünde kıvranmaya devam
ediyor. Gözlerimi, çocukluktan kalma bir alışkanlıkla aceleyle siliyorum,
dudaklarımın bükülmesine engel olamıyorum. Kafamdaki çiçekleri koparıp, birer
tane sakladığım şişelere yerleştiriyorum, hayatta yapılan hatalardan çok imla
kurallarını düşünüyorum, okuduğum kitaplardaki dünyalara gitmek istiyorum. Kesin
bu yazıldıysa, vardır öyle bir yer gibi geliyor. İnanıyorum.
On Yedi Şubat İki Bin On Altı 17 00
Nevin Akbulut
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder