14 Haziran 2016 Salı

Aramızdaki Aralık


Yüreğimdeki dehşeti anlatacak kelime bulamıyorum,
Cümleler artık anlamını yitirdi, ağırlık vermiyor yaşadıklarıma, yaşadıklarımın ağırlığı daha büyük geliyor, taşıyamıyorum.

Eskilerin yalnızlığı, şimdilerin tek çaresidir, suçlayan gözlerinin hedefine denk geldi varlığım, dünyaya kafa tutarım sanıyordum, bir gidimlik canım varmış, gidince bitecek şeylerim varmış, gittikçe biteceklerim, kalmaya devam eden, içimi huzursuz eden şeylerin çoğalması varmış, varlığım, kaybettiğin yerin iskânında mesken tutmuş, yol yokmuş, yokuşmuş, yoksunmuş, beyanım kaybettiklerimle ölçülür, olmayı istemediğim yere ait ayakta duran iskeletim…

Hayata kuşlar gibi yukarıdan bakabilseydim, daha güvenilir zannederdim olduğum yeri yükseklerden uçarken, alçaklardan baktım, önce sana, sonra kendime. Bir kanat çırpışı fark vardı aramızda, bir kuş yeterdi gözlerimizi buluşturmaya, farklı pencerelerde kaybettiğimiz kuşlara üzülürdük, bir gökyüzü yeterdi yüzümüzü güldürmeye, ağlamak yağmurdan, ağlamak haktan.

Üzerimde bıraktığın tüm haksızlıklara iştirak ettim, ortağın oldum, kendimi birlikte suçladık, seni haklı çıkarmak içindi, aramızda iki karış vardı, uzaklık asırlar boyu, yeni boy vermeler lazım denizin dibinde, yeni iç dökmeler, ama en çok susmalar, yepyeni.

Birlikte anılmadığımsın, kendi ellerimle içime yerleştirdiğim, kendi ellerimle gözlerimi karartıp, kalbime karaladığımsın, ne kadar gidersen git, içimdeki hep o kara yerde olacak adın adımın yanında değil, adımın uzağında.

***
Aralığın aramızda hatırı sayılır bir varlığı var, beni en çok Aralık’ta severdin, en çok o zaman üşürdüm, saplandım, içimdeki saplantıya tutundum, beni içeri çeken balçıktan fazlası değildi bu, batmaktan başka çarem yoktu, boğulmaktan başka yaşamak yoktu. Yazmak beni tek taraflı sevmeye itti, başka sevgileri yazarken, sevgisiz kaldım, yazmak beni bambaşka bir şey yaptı, sokakları sever oldum, soğuğu, yağmura âşık oldum, yazmak beni vefakâr dostlarımın vefasızlığını gösterdi. Seni sevme cesaretini ve bu cesaretin bende bir şeyler eksilttiğini unuttuklarımdan hatırlıyorum. Saçlarımı acımadan kısaltışım, daha da kısaltışım, güzel ya da çirkin olmakla alakalı değildi, güzellikle alakam yoktu ama bana iyi gelecek şeyleri seviyordum, özlediğim için sevmem ben, sevdiğim için özlerim.

Ellerimi üşüdüğünden değil, sürekli hırkamı çekiştirişim, kendi içimde bir başkaldırı belki saklanmak ya da yazamamak için, başından beri yabancıyım ellerime, soğuklukları derecede, tutabilseydin ellerimi, kendime bu derece yabancı olmazdım, kendim hariç her şeye inandım. Yanıldıklarımın başında geliyorsun, yanılgılarımı bile yanıltacak kadar, sırasını şaşırdı bu liste.

Ya sen öldün ya da ben
Öyle sessiziz ki…

Deliyim ya da katil, bir deliden katil olur mu? Galiba oluyor, aklımı yitirdim, kendi ellerimle, başkası alacaktı aklımın canını, biliyordum, bu benim ellerimden olsun istedim ve yaptım. Aklımı öldürdüm, çünkü aklım o kadar seni düşünüyordu ki ve ben buna dayanamıyordum. Kalbimi öldürmem gerekirdi belki de, içinde bana yer kalmıyordu senden, o kadar bencildin ki, hayatta da yaşama hakkı tanımadın bana, yaşamamam için elinden geleni yaptın, biliyordum, benim yaşama sevincime dair şeyleri ve onları sırasıyla yok ettin. Şimdi ben kalbime kıyamıyorum, ona da kıyabilsem ölürüm gerçekten ama kıyamıyorum. Sen mi daha öldürücüsün, ben mi daha katil? Kim daha acımasız, kim daha yalnız? Karıştırdım, dostumu, düşmanımı karıştırdığım kadar, beni yaşatan ve öldüren şeyleri karıştırdığım gibi, bedenime iyi gelen ve dokunan zararlı şeyler gibi, her şeyi birbirine karıştırdım. Bunu bilinçli olarak yaptım, artık bana hiç bir şey iyi gelmesin istiyorum, her şey kötü geliyor, iyi oluyor böylesi…

Öyle çok çağırdım ki ismini, sana benzeyen başka isimler bile geldi. Bazı duaların kabul olamayacağını daha ederken biliriz. Sokak lambasına yaraşır kıyafetle dolanıyorum sokaklarda, o sokağa ait olamadığım için o sokak oluyorum, o sokaktaki her şey, bir katilin üzerine böyle gidilmez, hele sancılı düşleri varsa, bir de kaybedecek bir şeyi olmayanların üzerine yürünmez. Yalnızca benim için mühim hissettiğim o günlerde giydiğim kıyafetleri hatıra olarak saklıyorum.

Bizim meselemiz meselemizin olmamasıydı!

Elimde olsa öldürürdüm kendimi, içindekilerle birlikte evi yakmak gibi bir şey bu, yanınca tüm elem ve kederden kurtulacakmış gibi, elimde değildi, ellerim uyuşuktu ve yetişmiyordu kendimi öldürmeme, bu kadarcık bile katil olamıyordum işte.

Aramıza birkaç mevsim, bir gökyüzü ve yağmur girdi, bunların içinde şüphesiz en güzeli yağmurdu, kendimi en çok kaybettiğim, en güzel sakladığım, gökyüzünde saklanmak imkânsızdı, sonra yıldızlar vardı, onların parlaklığından gizlenmem mümkün değildi, mevsimler kendini bir şey zannediyordu ve artık hiç birisi doğru düzgün görevini yerine getiremiyordu ama yağmur, her dilde aynı yağıyordu, benimle birlikte birçok kırılgan gözyaşları süzülüyordu, pencerenin camı gibiydi yanaklarım, aynı orantıda sızlıyorduk birlikte, seninle yaşanılanlar geçmişte yaktığım o takvimin yapraklarında kaldı, geriye alınamıyor saatler, ileri gidiyor sürekli, kış saati uygulamasında bile ve bu yalnız benim içimi sızlatıyor gibi…

Zaman öldüremediğim şeylerin üzerinde siyah bir örtü, dinlediğim en sevdiğim şarkının bitmez nakaratında asılı gölgem, bir kibrit kutusu kum dolu yuva yapmak istedim, kendi ellerimle oyduğum, sessizliğin içine. Senin ellerinle tutuştu kumdan evim, yandı, zamanından önce kurmuşum bazı hayalleri, ne kadar erken hayal kurmak, o kadar fazla hüzün. Tuzlu su iyi gelmiyor yaralarıma, yangına körükle seviyorum sızılarımı.

Kendimi öldürerek öğrendim yaşamayı, bazı geceleri yakarak ısınabildim ve bazı şeyleri yokluğa mahkûm ederek var olabildim. Battaniyeden daha sıcak düşler kurdum, sonrası elbisesiz kalmak gibi, yangınsız ve şüphesiz, çünkü eminsin kurduğun düşlerin olmayacağına ve ettiğin duaların aslında hiç gerçekleşmeyeceğine.

Belki başka bir zaman sen de bana var olursun, şimdi sana yok olduğum gibi, bu ikisi de eksiklikten başka bir şey değil, aramızda hâlâ koskoca soğuk bir aralık var, belki biraz daha yakabilirsem azalır içimdeki sen, içimdekileri kusabilirsem ya da kurtulurum bu delilikten, en çok aklı başında olanlar bilir çünkü kustuğunu ve delice susarlar, delinen o boşluk büyür, çukurda saklayabilirsem ayakkabılarımı, ardıma bakmadan yürümeyi öğrenebilirim, oysa ben emekliyorum kaybettiklerimi bulabilirim umudu ile…



Dokuz Aralık İki Bin On Dört 16 50
Nevin Akbulut

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder